“Hiç kimse boşuna girmedi hayatına, bu ya bir sınavdır ya da bir hediye…”

Ferzan Özpetek

Çocukluğum, doğduğum şehir İzmir’de geçti. Baharın doğayı canlandırdığı bir Nisan ayında İsmail Aşan, İzmir Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde solist olarak, Saint-Saens‘in keman konçertosunu mükemmel çalmıştı… Büyülenmiştim… O tarihlerde, devlet orkestralarımız Cuma akşam konserlerinin ertesi gününde, cumartesi günleri de aynı konserin tekrarı olan sabah matineleri düzenlerlerdi. İşte böyle bir konserin öğleden sonrasında, hocam Candan Nicolai beni saygıdeğer İsmail Aşan’a dinletti. 14 yaşındaydım ve kendisine Viotti’nin konçertosunu çalmıştım. Nasihatlerini ne denli nazikçe ifade eden ince ruhlu bir sanatçı olduğunu hiç unutamıyorum. 

İsmail Aşan
İsmail Aşan

Devlet tarafından, “Harika Çocuk” yasasıyla, 11 yaşında ailesi ile birlikte Fransa’ya gönderilen ve Paris konservatuvarını 14 yaşında birincilikle bitiren Aşan, daha sonra 5 yıl süreyle Rusya’ya giderek ünlü kemancı ve pedagog David Oistrach ile Moskova’da perfeksiyon, olgunlaşma ve solistik eğitimini de üstün başarıyla tamamladı. Akabinde, CSO solistliğine atanan genç virtüöz, daha ileride “Devlet Sanatçısı” ünvanıyla da sanat kariyerini taçlandırdı. 

İsmail Aşan
İsmail Aşan

Büyük keman virtüözümüz, devlet sanatçısı, İsmail Aşan’ın ( 1949 – 6.07. 2023 ) aramızdan sessizce ayrılışına çok üzgünüm. Bu veda beni kırdı ve zoruma gitti. Bu sebeple, düşünce ve duygularımı hızlıca yazmamın doğru olmayacağını düşünerek biraz bekledim. Çünkü kendimi iyi ifade etmeyi istediğim için, öncelikle hissettiğim üzüntü ve şoku hazmetmeye ihtiyaç duydum. Açıkçası anlamakta oldukça zorlanıyorum: Ülkemizin yetiştirdiği böylesine bir kıymet ebediyete giderken, solisti olduğu CSO, ilgili bakanlık ve sanat camiası acaba neredeydi diye sormaktan kendimi alamıyorum… Büyük bir değerdi İsmail Bey… ve bir o kadar da gerçek… Kıymetlerimizin bu denli değersizleştirildiği, üstün vefasızlık örneği ülkemizde yaşananların, ziyadesiyle hazin olduğu kanısındayım.. Bu problematik nasıl değişir, hem bireysel ve hem de toplumsal olarak, daha derinlikli anlayış ve çabayla, herşeyi nasıl ele alabilir ve olumlayabiliriz diye düşünüyorum. Devlet Solist Sanatçısı, konser kemancısı bir müzik insanı ve Türk vatandaşı olarak, sanat toplumumuzu nasıl -daha erdemli-hale getirebiliriz diye, çok genç yaşlarımdan beri kafa yoruyorum. Elbette bu noktada hepinizin değerli düşünce ve önerilerinizi de merak ediyor ve bilmek istiyorum.

Profesyonellerden korkum yok ama amatörlerden bir hayli çekinirim çünkü onlar kolay konuşur ve oldukça basit düşünürler. Her virtüöz sanatçının, doğal olarak bir parça sahne korkusu olur. Bana göre, bunun en önemli nedeninin, mükemmelliyetçilik olduğunu söyleyebilirim. Uzun ve meşakkatli çalışmaların ardından, sahneye çıkmak, kendini cesaretle uçurumdan aşağı bırakmak gibi birşeydir ki bunu sadece yaşayan bilir.. Bu yüzden, bu durumu tecrübe etmiş veya bu duyguyu anlayabilecek kapasiteye sahip kişilerin eleştirilerinin bir kıymeti harbiyesi vardır diye düşünüyorum. Öyle hipokratların zevzekliklerini ne dinlerim ne de kulak asarım çünkü hiç birşey kazandırmaz. İşte bu noktada da belirtmek isterim ki; İsmail beye genç yaşlarından itibaren haksızlık yapıldığı kanısındayım çünkü o da her büyük virtüöz sanatçı gibi mükemmeliyetçi ve birinci sınıf bir solist kemancıydı. Kendisini konçertolarda ve resitallerinde dinlemek hep büyük zevk olmuştu. CSO solistlerinden kıymetli Suna Kan, “değerli büyüğümüz”, her fırsatta yurt içi ve yurt dışı turnelerine en fazla götürülen solistimiz olmuştur ancak İsmail Aşan’ın başarısıyla taltif edildiği söylenemez.. Aynı jenerasyondan yine CSO’nun değerli solistlerinden ( Devlet Sanatçısı ) Tunç Ünver ve bir sonraki kuşaktan Çağıl Yücelen gibi büyük kemancıların da gerektiği gibi değerlendirilmediklerini üzülerek ifade etmek isterim. Ülkemizde veya herhangi bir yerde, ne kadar nadir çıkar uluslararası düzeyde sanatçılar, biliyor musunuz ? Oysa farklı alternatifleri yaratmak ve ülke yararına çevirmek mümkün olduğu kadar gereklidir de!… Anımsarsanız bir dönemde, profesörlük ünvanları bir çok kişiye dağıtılmıştı… böyle usta müzik insanlarının birikimlerinden eğitim alanında da faydalanmak ciddi ihtiyaçları karşılamaz mıydı ?

Tunç Ünver
Tunç Ünver
Çağıl Yücelen
Çağıl Yücelen

Bizim işimizin ve başarımızın moral gücüyle de büyük ilgisi vardır. Hiç bir sanatçıya, o oldu artık, yetişti bitti, çalışsın, kazansın ve başarsın gibi standart bir yaklaşımla destek olunamaz çünkü bu sonsuz bir yolculuktur…

“Kritik etmek, hünerli olduğu zaman faydalıdır.” Yunancada “kritikos” kelimesinin anlamı “inşaa etmek”tir. Yapıcı olmak kaybettirmez, tersine kazanmanın önemli bir şartıdır. Oysa toplumumuz genellikle, eleştirir ve suçlar… Bu kısır döngünün değişmesi mümkün müdür diye soruyorum? Bu durum, birbirinden has değerleri, tükaka edip “Abdurrahman Çelebi”lerin önünü açarak değil, gerçek sanat ve sanatçının yanında durarak mümkün olur sadece. 

Büyük kemancımız çok değerli müzük insanı İsmail Aşan’ın sanatı, anılarımızda hep yaşayacak bizlere ilham olacak ve onu daima özleyeceğiz…

(Visited 175 times, 1 visits today)
+ Diğer Yazıları