Geçtiğimiz ayki makalemde, çeşitli politikaların sanatı ve sanatçı yaşamlarını nasıl ve ne denli etkilediği konusuna değinmiştim.
Çünkü gereği kadar düşünülmediği kanısında olduğum konuyu, daha konuşulur hale getirmek ve artık tartışılmaya açılmasını istiyorum.
Sanat, yaşamı temsil etmekle kalmayıp, aynı zamanda insana hizmet ediyorsa, akılcı, kurgusu olan ve vizyon taşıyan doğru politikaların da yaşama olan katkısı reddedilemez. Ancak kısır, amaçsız, nereye varacağı bilinmeyen ve yapıcı olmayan işlerin herhangi bir politikası olduğunu da söyleyemeyiz.

Az çok diplomasi hepimiz biliyoruz ve bilmeliyiz de ama bana göre bir sanatçı, apolitik ve yalın olan kişidir. Açık ve dünyayla barışık şahsiyetiyle duruşu ve amacı kötü niyetten uzakta ve saygıda kusursuzdur.
Fakat aklı kıt kişilerin algıda sığ olması, genel olarak yanlış anlaşılmaya, kırılmalara ve daha da ilkeli küsmelere sebeb olur ki durum böyle olunca kutuplaşmalar çoğalır ve paylaşımlar da ona göre azalır.

Biz neden markalaşamıyoruz diye sorguluyorum uzun zamandır ? Festivallerimize olağanüstü bütçelere mal olan dünya starlarının davet edilmesine hiç karşı olduğumu ifade etmiyorum. Ancak madem biz bu kadar zenginiz, sponsorlarımız bu denli bonkör, niye kendi içimizden, kendi değerlerimizi yüceltmiyoruz diye açık açık soruyorum.
Örneğin, sadece kemancı Anne Sophie Mutter’e verilen kaşe ile, bir kaç yıl önce kaybettiğimiz, henüz 14 yaşında Paris Konservatuvarını 1.likle bitiren, Kanada’da Montreal ve NewYork’ta Edgar Levintritt uluslararası piyano yarışmalarını kazanan muhteşem piyanist, devlet sanatçımız Verda Erman adına uluslararası bir piyano yarışması düzenlenemez mi ?

Anne Sophie Mutter
Verda Erman

Hem de harika olur. Bu faaliyet, ülkemizin tanıtım ve prestijine katkı sağladığı kadar, evrensel nitelikteki kendi sanatçımızın da dünyada daha fazla tanınmasına yol açar diye düşünüyorum.

Biraz birlikte beyin jimnastiği yapalım mı, ne dersiniz ? Böyle bir yarışmanın jüri başkanlığını dünya piyanistimiz İdil Biret’in üstlenerek, tüm dünya gençliğini Türkiye’ye nasıl çekeceğini ve ülkeye katkısının ne denli gurur verici ve renkli bir tanıtım olabileceğini düşünebiliyor musunuz ?

İdil Biret
İdil Biret

Elbette bu örnekler daha da çoğaltılabilir. Mesela vefatlarından sonra, Cemal Reşit Rey ve Ahmet Adnan Saygun gibi kıymetli bestecilerimizin isimleri, konser salonlarımıza verildi. Oysa, kendileri hayattayken de bu girişimler gerçekleşemez miydi ? Ne harikulade bir mutluluk olurdu onlar için.

Cemal Reşit Rey
Cemal Reşit Rey
Ahmed Adnan Saygun
Ahmed Adnan Saygun

Kabaca verdiğim şu bir kaç örnek bile, niye uluslararası alanda eksiğiz veya varken yokuz ya da kendi kıymetlerimizden markalar yaratamadığımıza dair yoksunluğumuza bir nebze de olsa dikkat çekebileceğini zannediyorum.

Yıllardır, belki de herşeyi son derece mükemmel başardıklarını düşünen ve belli başlı köşelerde görev yapan sorumlular, “ülke ve değerleri için” var olan farklı bir vizyonla, yaratıcılıklarını bambaşka bir boyuta taşıyabilselerdi, hayata geçirdikleri dünya çapında kalıcı işlerinin müthiş getirilerini bugüne taşımış olurlardı. Çünkü sadece bunu gerçekleştirebilenlerin daima anılacakları kanısındayım.

Arşivciliğin müthiş değeri…

Kent belleğinde yerini alan festivallerin, konser, resital, tiyatro, opera ve balenin, kısacası tüm sanat aktivitelerinin arşivlenerek günümüze ve yarınlara aktarımının önemi asla yadsınamaz. Çünkü markalaşmanın temel taşlarından biri de, günümüzü yarınlara taşıyacak kalıcı arşivlerin oluşturulmasındaki derin kültürdür. Ancak biz bu konuda da henüz başarılı değiliz.

Benim için daha kolay olduğu için, kendi nacizane tecrübemden bir örnek vermek isterim. Ülkemizde en fazla Ankara ve İzmir Uluslararası Festivallerinde çaldım. Moskova Senfoni, Stuttgart, Moscou Musica Viva, Liszt ve Salzburg Mozarteum Oda Orkestraları gibi topluluklarla solist olarak vermiş olduğum konserlerin, profesyonel görüntü ve ses kayıtları yok. Hele binlerce yıllık Efes antik kenti Selsus Kütüphanesi’nde yorumladığım Mozart konçertoları arşiv kayıtları elde olsaydı, bu gibi sanat arşivleri ülke tanıtımına müthiş hizmet edebileceği hepimizin malumudur.

Camerata Salzburg eşliğinde, Mozart ve Bach konçertoları sonrasında, Efes-Selsus, Filiz Eczacıbaşı ve Schellenberger ile.
Camerata Salzburg eşliğinde, Mozart ve Bach konçertoları sonrasında, Efes-Selsus, Filiz Eczacıbaşı ve Schellenberger ile.
Wolfgang Amadeus Mozart
Wolfgang Amadeus Mozart

Sanatçı olarak, yaşanmışlığın en değerli şey olduğunu biliyor olmama rağmen, zaman geri gelmiyor ve bizlerin elinde kalarak yarınlara aktarılan tek hazinenin de sağlam bir arşivşivcilik kültürü olduğuna inanıyorum. Vurgulamaya çalıştığım bu değerli olgular, belki bundan sonraki zamanda ve gelecekte, daha gelişmiş vizyonlarda buluşarak, çok daha erdemli boyutlara taşınabilmesi mümkün olur.
Aynı candan dileklerde buluşmak niyeti ve ümidiyle…

(Visited 139 times, 1 visits today)
+ Diğer Yazıları