Yüksek klasik batı müzik tarihideki gelişmeler ve yenilikler, çoğu zaman bestecilerin birbirine duydukları hayranlığa bağlı gerçekleşir, örneğin kabaca Mozart Bach’tan, Beethoven Mozart’dan, Wagner hem Beethoven hem de Mozart’dan önemli ölçüde etkilenmiştir. 

Ancak kimi zaman istisnai durumlar da yaşanmıştır. Müzikte bazı gelişmeler ve yeni akımlar büyük ölçüde önceki bestecilere duyulan negatif tepkinin sonucudur. Claude Debussy, bazı önemli kaynaklarda Richard Wagner hayranı olarak ele alınsa da bu bütünde doğru kabul görmenin zor olduğu bir görüş. Debussy henüz başyapıtlarını bestelemediği gençliğinde Wagner’i ne kadar sevse de ondan ne kadar etkilense de bu etki çok uzun sürmemiş, Wagner’e karşı -bazen düşmanlığa varan- net bir tavra evrilmiştir. İlerleyen yıllarda Debussy yalnızca kapalı kapılar ardında Wagner’i eleştirmemiş, müzik dergilerindeki yazılarında da açıkça “savaş” ilan etmişti. Örneğin Wagner için “Gün doğumu sanılan gün batımı” diyerek Wagner ilerlemeciliğinin yanlış olduğuna ve gençliğinde kendisinin de düştüğü “tuzağa” değindi.

Bir noktadan sonra Debussy’nin tüm çabası dönemin Wagnerian etkisini kırmak üzerineydi. Debussy’nin canını özellikle Fransız bestecilerin Wagner ve Beethoven hegemonyasında olmasına sıkılıyordu. Fransa resimde ve şiirde kendi ekolünü oluşturmuşken hatta geçmişte Ramaeu, Couperin gibi müzisyenlerle Fransız ekolü oluşturabilmişken niçin 19. yüzyılın sonunda Wagner ve Alman ekolü çatısı altına girmişti? İşte duyulan bu rahatsızlık Debussy’nin ana motivasyonu haline gelecek ve Fransız ekolünün oluşmasına önayak olacaktı.

Debussy’nin Wagner ile olan savaşı sadece sözlerle değildi, bu müziğindeki birçok unsurda kendini gösterecekti. Wagner’e yapılan şahane bir taşlama da dahil olmak üzere Debussy’nin müziğindeki anti-Wagner etkisi birçok yapıtta gözlemlenebilir. 

Debussy `Children’s Corner` adlı eserinin son bölümü olan Golliwog’s Cake Walk’ta çok açık bir biçimde Wagner’i ve Wagner’in meşhur Tristan akorunu alaya almaktadır. Burada biraz eğlencesine yaptığım bir animasyonla Debussy’nin Wagner taşlamasını görselleştirdim (Kalp sorunu olan Wagnerciler tıklamasın):

Maalesef genelde profesyonel piyanistler bile bu alaydan bihaber olduğu için bölümün amacını yansıtamıyorlar, videoda kullandığım kayıt Debussy’nin piyano öğrencisi E. Robert Schmitz’a ait ve Wagner imasını başarıyla işliyor.

Bu eserin prömiyerini yapan piyanist Harold Bauer’in otobiyografisindeki Debussy girizgahı şöyleydi: “Şimdiye kadar tanıştığım tüm eleştirmenlerin en şiddetlisiydi. . . Wagner’i sürekli hicvetti, Brahms’tan ölesiye nefret etti ve Beethoven’a sert ironik bir dille sürekli saldırdı.” Bauer kitabında bu yapıtla ilgili Debussy ile yaşadıklarını şöyle aktarıyor (hatırladığım kadarıyla yazıyorum): “Konser öncesi çalışımı dinlemesi için onun evine gitmiştim . . . Eseri çalmaya başladığımda çalışımdan memnun olduğunu belirtti. Ama bir şey ortamdaki resmiyetten kaynaklı soğukluğu kıracaktı. ‘Wagner’i ele alış biçimime katılmıyor gibi görünüyorsunuz.’ dedi, neyi ima ettiğine dair en ufak bir fikrim yoktu, açıklamasını istedim. Bunun üzerine cake-walk’un ortasına işaret etti ve Tristan ve Isolde’un ilk ölçülerine yaptığı acımasız karikatürizeyi gösterdi. Gözümden tamamen kaçmıştı. İçtenlikle güldüm ve ince zekasından ötürü onu tebrik ettim.”

Peki ilgili bölümde Debussy nasıl Wagner’i tiye alıyor? İlk olarak bölümün ortasında Debussy, Wagner’in Tristan und Isolde operasının dramatik açılışını direkt veriyor, Wagner temasının girdiği noktada “Avec une grande emotion” (büyük bir duyguyla) çal ibaresi koyuyor ki Debussy’nin Wagner’de gördüğü abartılı ve gereksiz derecede büyük duygusallığa yönelik ilk taşı atıyor. Debussy’e göre Wagner’ın duyguları ele alışı yapmacık ve gereksiz derece “şatafatlıdır”.

Sonrasında Debussy temanın gelişimine izin vermeyerek aniden yarıda kesiyor ve bunu olabilecek en sarkastik üslupla yapıyor. Kesiş biçimi ve Debussy’nin temaya verdiği cevapların dalga geçme maksatlı olduğu çok açıktır, bunu oldukça komik ragtime tarzıyla yapıyor. 19. yüzyılın ikinci yarısının en dramatik ve bilindik temasını eğlenceli bir Cakewalk’a meze yapıyor Debussy, bir “çocuk” eserinde.

Üstelik bu durum defalarca tekrarlanıyor. Wagner teması art arda geri gelip beliriyor ama Debussy her seferinde gelişime muzip bir biçimde ket vuruyor, tekrarlar vurguyu pekiştirmesinin yanı sıra hem “manasız” tema işlemelerine hem de Wagner tipi `leitmotif`e de yapılan iğnelemeye de hizmet ettiğini düşünüyorum. Geç döneminde tekrarlara yer vermeyen Debussy Wagner’in leitmotif anlayışını bir yazısında da şöyle eleştirmiştir: “Muğlak ve şatafatlı şarlatanlık”. Aslında debussy sadece eserin orta bölümünde değil en başından beri wagner’i tiye alıyor. Zira bölümün açılışında da Tristan akorunu senkoplu bir arpeje dönüştürmüştür.

Peki Debussy’nin Wagner eleştirisinin somut nedenleri neler?

  • Debussy yazılarında, Wagner yapıtlarını eleştirirken özellikle “yapmacıklı, amaçsız gelişimler”ine değindi. Müzikte sürekli tekrarlar, uzatmalar, işlemler vardı ama birçoğu yapıta sahte bir büyüklük veren gereksiz gelişmelerden ve tekrarlardan ibaretti. Debussy anlamsız uzatmalardan, tekrarlardan, yapay büyüklükten nefret etti, ona göre belli teknikler müzik sırf çetrefilli ve uzun duyulması için uygulanıyordu. Zaten 20. yüzyılın birçok önemli bestecisine bakarsak opera gibi formlarda Wagner anlayışından uzaklaşıp Claudio Monteverdi vari daha sade bir anlayışa yöneldiklerini görebiliriz. Debussy bu ateşi yakan ve 20. yüzyılda Wagner bulutlarının dağılmasını sağlayıp yeni jenerasyon bestecilerin geçmişteki sadeliğe yönelmesine önayak olan belki de ilk kişiydi.

  • Debussy’nin Pelleas et Melisande operası direkt anti-Wagner olarak ele alabileceğimiz bir opera. Bu operayı Wagnerian opera olarak göstermeye çalışanlar olsa da aslında operanın tüm niyeti Wagner ve İtalyanların opera geleneğini yıkma üzerinedir. Wagner etkisi kapsamında değerlendirilmesine neden olan belli başlı ufak benzerlikler olsa da temelde farklılıklar çok daha fazlaydı. Debussy apaçık bir biçimde operayı tüm “fazlalıklardan” arındırmak istiyordu. Opera öncelikle wagner tipi “büyük” şarkı söylemeye tepkiydi, Debussy operasının ana niyetini şu cümlelerle açıkladı: “Şarkı söylendiğinde aptal ya da kaba görünmeksizin doğal ve insani kalabileceğini de ispatlamaya çalıştım. . . Operalarda istisnasız olması gerekenden çok daha fazla şarkı söylenmekte. . . Bu operanın karakterleri gerçek insanlar gibi şarkı söylemeyi deniyor, kartlaşmış klişelerden meydana gelen keyfi bir dilde değil.” Wgner’de tüm duygular, karakterler, metinler çok abartılı, yoğun ve parlak bir biçimde işlenir, müzik metnin çok önündedir. Bestekar Aaron Copland’ın bu bağlamda yaptığı kıyaslama çok yerinde: Tristan’daki aşk ilanıyla Pelleas’taki aşk ilanını kıyaslar: Wagner’da aşk ilanı çok gösterişli, orkestra ve vokaller çok parlakken Debussy’de her şey olabildiğince sadedir, gerçek hayatta nasıl tezahür ederse öyledir. Ayrıca Debussy operalarında metnin seslendirilişi çok daha anlaşılırdır ve metin odaklıdır, Debussy operada yer alacak şarkıcıları özel olarak çalıştırmış ve “Size operacı olmayı unutmanızı istiyorum” demiştir, operanın doğuş felsefesine dönmüştür: “Müzikli tiyatro”. Debussy’nin operasında her şey çok ekonomik kullanılmıştır, neredeyse hiçbir tema gösterişli ya da akılda kalıcı değildir ve temalar özellikle arka planda tutulur, tüm bunlar halkın anlaması ve sevmesi için yapılan “tavizlerden” nefret eden Debussy’nin bilinçli tercihiydi.
  • Debussy’nin orkestrasyonundaki sadeliğine ve bakır üflemelilerden kaçınmasına bakacak olursak Wagner tipi orkestarasyondan da rahatsızlık duyduğunu anlıyoruz (Pierre Boulez ve Olivier Messiaen gibi besteciler de Gustav Mahler ve `Richard Strauss gibi bestecilerin orkestra anlayışlarının direkt Wagner ve Brahms’tan geldiğini ama Debussy’nin doğadan esinlenerek yepyeni bir anlayış ortaya koyduğunu belirtir). Muhtemelen Debussy’e göre Wagner’in orkestra ile sağladığı heybet doğallıktan uzak sahteydi. Debussy operasını bestelemesi yıllar almıştı, bunun da sebebi Debussy eserini bestelerken en küçük Wagner etkisi sezdiğinde bölümü tamamen yırtıp atmasıydı, özellikle orkestra bölümü bu yüzden çok zaman almıştı. Ona göre bestecilerin birçoğu orkestrayı büyütmek ve “renklendirmek” için amaçsız şeyler yapıyordu, örneğin Beethoven 6. Senfonisinde (Pastoral) dereyi tasvir ederken fagot kullanımını sorguladı, acımasızca şöyle dedi: “Görünüşe göre öküzlerin su içmeye geldiği ve anırdığı bir dere! Fagot sesinin bana düşündürttüğü tek şey bu.”
  • Wagner kromatikleri kullansa da hala daha tonaldi; major-minor sistemini kullanıyor ve formlara bağlılık devam ediyordu. Debussy bunu anlamsız buldu, eğer kurallar Bach gibi “mükemmel” uygulanmıyorsa sıkı sıkıya uyulması manasızdı, çoğu besteci neden uyduğunu bilmeden kurallara uymaya devam ediyordu, çünkü onlara böyle öğretilmişti. Debussy’nin armonik ve biçim anlayışınındaki özgürlüğünü 20. yüzyıl bestecileri devrimci bulacaktı. “Bir çobanın flütüdünü dinlemeyi tercih ederim çünkü armonisi kitaplardan değil direkt doğadan alır” minvali açıklamaları da sırf öğretildiği için yapılan işlemlere duyduğu rahatsızlığı gösteriyordu. Wagner’in operası Der ring des nibelungen’e getirdiği eleştiride de şunu söyledi: “Wagner büyücüdür ama kurnaz bir büyücü. . . (operanın hikayesine metaforik yaklaşıyor) Bach kutsal kâse’dir; Wagner, kâse’yi yok etmek ve onun yerini almak isteyen Klingsor’dur. . . Bach hüküm sürdüğünde… Wagner gözden kaybolur. . . siyah, rahatsız edici bir gölge gibi…”

Debussy’e göre Wagner ve Beethoven “dahi” olsalar da zevksizdiler, kabaydılar, doğadan bihaberdiler, müziklerindeki “büyüklük” zorlama ve yapay unsurlarla sağlanmıştı. 25 yaşında bestelediği Cinq poèmes de Charles Baudelaire gibi yapıtlarda Wagner etkisini bariz hissettiğimiz Debussy 30 yaşına gelip Prélude à L’après-midi d’un Faune gibi büyük bestelerini yapmaya başladığında bu etkinin ortadan kalktığını ve Wagner’e karşı bayrak açtığını görürüz.

Sonuç olarak Debussy’nin zamanında Wagner çok daha kutsal bir figürdü, neredeyse her besteci onun etkisi altında kalıyordu. Debussy bu gidişata dur demek istemiş ve bu baş kaldırısı sadece Fransız müziğini değil 20. yüzyıl müziğinin kaderini de derinden etkilemişti.

(Visited 512 times, 1 visits today)
+ Diğer Yazıları