Klasik dönemde bir ağıt olsa işte bu Elgar’ın çello konçertosu olurdu. Nasıl mı? Gelin hep beraberin Edward Elgar’ın hüzünlü ve görkemli hikâyesine bakalım.

Edward Elgar; 1857 -1934 yıllarında yaşamış, piyano akortçusu bir babanın yedinci çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Keman, piyano, fagot gibi bir çok enstrüman çalan İngiliz besteci, babasının piyano akort ettiği evlerde insanlarla tanışarak kendini kraliyet için beste hazırlayan bir müzisyen haline dönüştürmüştür. Öyle ki land of hope and gloryi (İngiliz marşı) hazırlayarak sir ünvanını kazanmıştır. Peki Elgar’dan bahsedildiğinde neden aklımıza ilk çello konçertosu geliyor? İşte o çello konçertosunun hikayesi böyle başlıyor.

Elgar keman çalmayı çok sevmesine rağmen bir virtüöz olamayacağını anlıyor ve kendini beste yapmaya adıyor. Özellikle kraliçe Elizabeth için hazırladığı eserlerden sonra daha çok tanınmaya başlıyor ve dünya çapında çok büyük üne kavuşuyor. Buna rağmen I. Dünya Savaşı başladığında Elgar müziği bırakma kararı alıyor. Savaştan öyle kötü etkileniyor ki değil beste yapmak çok sevdiği kemanını bile eline almıyor.

Savaşın bitmesinden sonra kraliyet ailesi dahil herkes Elgar’dan bir beste yapmasını istiyor. Edward Elgar’ın ise ruhu yorgun, hüzünlü ve küskün. Artık beste yapmama konusunda ısrarcı davranıyor. Bu küskünlüğü kendisine mi yoksa topluma mı bilinmez. Belki de toplumu cezalandırmak için herkesi eserlerinden mahrum bırakıyordu. Mektubunda küskünlüğünden ve umutsuzluğundan “iyi, güzel, temiz, taze ve tatlı olan her şey çok uzakta, asla geri dönmeyecek” diye bahsetmişti. Belki de karamsarlığının ve küskünlüğünü böyle tarif etmişti.

Bir gün kraliyetten önemli bir haber geldi. Elgar Kraliyet için görkemli bir eser yapmaya mecburdu. Başka yolu yoktu. Eğer görkemli bir eser hazırlamazsa kendisi ve çok sevdiği karısı Alice için hiç iyi olmayacaktı. Elgar’ın reddetme gibi bir şansı yoktu. Ya eseri yazacaktı ya canından olacaktı. Mecbur bir eser hazırlamaya karar verdi. Belki de çok sevdiği karısı onun için bir motivasyon kaynağı olmuştu.

Elgar bir viyolonsel konçertosu hazırlamaya karar verdi. Eline kalemi aldı ve nobilmente (asilce, görkemli) yazdı. Sahiden görkemli yazınca bir eser görkemli oluyor muydu? Elgar bu yazının hakkını vererek o bizi hayran bırakan muhteşem eser E Minor, Op. 85 yazdı. Peki bu ipten kurtarmaya yetecek miydi? Şimdi sıra bu ağıtlı eserin sahnelenmesine gelmişti.

Ekim 1919’da yapılan prömiyer tam bir fiyaskoydu çünkü Elgar ve sanatçılar yeterli prova süresinden mahrum kalmıştır. Elgar endişe içindedir çok öfkelenmiştir. Yeterli provayı alabilselerdi şu an yaşadığı endişe yerini mutluluğa bırakacaktı. Bu sefer olmamıştı. Lakin kraliyet bu konuda hiçbir şey yapmadı. Belki de bu Elgar’ı geri döndürmenin bir yöntemiydi ama ne yaptılarsa işe yaramıştı. Elgar harika bir eser bestelemiş ve yıllar sonra  Beatrice Harrison ile beraber kayıta alınmıştı. Bu eser Elgar’ı ipten kurtarsa da hazırladığı son beste olmuştu. Elgar işini zirvede bıraktı ve bu konçertonun üzerine başka bir beste bırakmadı.

(Visited 248 times, 1 visits today)
Feyza Demir
+ Diğer Yazıları