Lise için İstanbul’a gelişimle müziğin ve genel olarak sanatın içinde kendime bir alan oluşturmaya çalıştım. Bu yolda da, sıklıkla olanları gözlemledim ve dinledim. Çünkü bilmediğim şeylerin olduğunu farkedebiliyordum ve bilmek için izlemem gerektiğine inanırdım. Son senemdeyim, hala da izliyorum ama bir yandan da özellikle çağdaş sanat ile ilgili dile getirilen konulara ve sorunlara karşı biriktirdiğim düşüncelerim var. Çağdaş müziğe karşı olan aşırı nefret, kabullenememe halleri ile aşırı derecede benimseme arasındaki dengesizlik, sürekli olarak karşılaştığım bir durum. Bu çatışmanın altında yatanları, iki taraf için de değinmek istediklerimi ve günümüzde neler olup bittiğini anladığım şekliye izah etmek istiyorum.

Her sanat dalı, her bir kompozisyon, bir objeye atfettiğimiz estetiksel değer; oran orantıya dayanır. Oluşturulan sanatsal bir bütünde, bütünün dramatik etki uyandırabiliyor olabilmesi için bütünde kullanılan elementlerin niteliği, şekli şemali, tınısı önemli değildir. Önemli olan bu materyalin nihai bütünlükteki yeri olmalıdır. Elementin değerini, çevresindeki diğer elementler, ve o noktaya geliş sürecindeki aşamalar ve zıtlıklar belirler. Hiçbir şey tek başına bir ‘’şey’’ değildir ve her şey bir ‘’şey’’ olabilir. Kırmızı renginin canlılığı, en iyi soluk renklerle birlikteyken ortaya çıkar ve enstrümandan çıkacak forte sesin ‘’forte’’ olduğunu algılayabilmenin bir yolu da müziğin öncesinde piano pasajlara yer veriyor olmasıdır.

Bu noktada algı kelimesinin, sanılandan çok daha önemli bir anlamı olabileceğini düşünüyorum. Hayat; insanların yaşadıkları ve yaşayacakları olayları, tanıştıkları kişileri, bulundukları fiziksel ortamı vs. “algılama” şekillerinin bir diğer insanın algılama şekliyle arasındaki ilişkisine, ve ilişkilerin sebep olduğu sonuçların oluşturduğu bir bütünlüğe benzetilebilir. Sadece bir benzetme tabii.

Çünkü gerçek olan bir ‘’gerçeklik’’ yoktur ama sadece algı biçimleri vardır. Bunun müziğe yansıma şekillerini, biz çağdaş sanatta daha fazla görüyoruz çünkü müzik ilk defa bireyin kendisine, “kendi algısının sonuçlarına” hitap ediyor ve ona sadece yönelik. Kurumlara, dine, saraya yönelik değil. Çünkü şu ana kadar hep böyleydi ve değişim mutlak.

Çağdaş sanatı (siz buna direkt sanat da diyebilirsiniz) algılama noktasındaki eksiklik; çoğunlukla, estetik ile sanatın aynı anlama geldiğini düşünmekten, yani kavram karmaşasından kaynaklanıyor. Bu belki de günümüzde sanat kelimesinin, sosyal medya veya başka topluma hitap eden mecralarda, entelektüel anlamdaki sanatı yansıtmayan, ve yanlış anlaşılmasına sebep olarak kullanılmasından kaynaklanıyordur. Tabii sanat kelimesini, yer yer ‘’sanatı’’ temsil etmeyenlere karşın kullanılan bir isim olduğunu iddia ederken en başta sanatın ne olduğunu tanımlayabiliyor olmak gerekir. Salt ‘’sanat’’ tabiri ucu çok açık olduğundan da ben entelektüel anlamdaki sanatın kastederek fikirlerimi anlatıyor olacağım.

Estetik ile sanatın karıştırılmaya bu kadar meyilli olduğu bir düzende, estetik zevklerimize hitap etmeyen çağdaş sanat eserlerini katiyen reddeder, onların bir saçmalıktan ibaret olduğunu, ilkel olduğunu, yapmasının hiç de zor olmayacağını düşünmeye başlarız. Ama bu ifadelerin doğru olup olmamasından ziyade, eleştirilerimizi, çağdaş sanat bazında alakasız bir noktadan yaptığımız için kendi kendimizi yanıltırız.

Öncelikle estetik algısı gelişen bir şeydir ve bunu birebir kendimde gözlemledim. Öte yandan bir şeyin size hitap edip etmediğine karar verirken, üzerinden yola çıkmanız gereken birtakım düşüncelerinizin ve bakış açınızın olması gerekir ki sanatın bir parçasını yorumlarken, eser tarihsel düzlemde bir yer edindiği ve dolayısıyla sadece varoluş biçimiyle bile tarihe atıfta bulunacağı için, eleştirirken o müziğin yazılmasına nasıl bir tarihsel ilişkinin sebep olduğunu bilmeniz gerekir ki amacını anlayın. Çünkü aksi takdirde muhtemelen çağdaş eseri bilinç dışı şekilde bir romantik dönem senfonisiyle kıyaslayıp daha sonra hangisinin hangisinden üstün olduğunu tonal armoni temelleri üzerinden yargılayacaksınız ve en sonunda çağdaş müziğin ne kadar da rastgele olduğu kanısına varacaksınız ki en başında yeni olan bir müziği eski kriterlere dayanarak yargılamak sonuç verebilecek bir şey değil.

Entelektüel anlamdaki sanat, kendi içinde evrilir ve bu evrime estetik anlayış da dahildir. Ama bireyin estetik algısı, sanatın evrildiği noktada değilse, o noktaya ulaşmamışsa ve bir noktada bu gelinen estetik anlayış bireye hitap edememeye başlamışsa; bu çağdaş sanatı nasıl anlamsız kılabilir ki? Bu çok daha bireysel bir uyuşmazlık olmuştur. Gerçekten ‘’anlamsız’’mış gibi yansıyor olabilir ama teknik olarak çağdaşın neden böyle olduğunu sebep-sonuç ilişkisi içinde yargılamaya başladığınız zaman aslında her şeyin tam da olması gerektiği gibi olduğunu anlamaya başlarsınız. Sanatın ve ona bağlı estetiğin evrimi içerisinde siz de onun bir parçası olmaya başlarsınız. Bu noktada zaten eğer olan biteni kavrayabiliyosanız, çağdaş sanatın şimdi, şu an olduğu halinden başka bir şey de olamayacağını farkedersiniz. Hiçbir şeyin yanlış gitmediğini, 12 ton’un, rastlamsalcılığın, tını odaklı olmanın, elektro-akustiğin de aynı barok dönem müziğinin, klasik dönem müziğinin veya romantik dönem müziğinin oluşması kadar doğal bir süreç olduğunu içselleştirirsiniz.

Ama bunu yapabilmek için; dinlediğiniz eseri neden sevdiğinizin altında yatan sebeplerin, bir eseri beğenmek için onda aradıklarınızın asla mutlak yargılar olarak kalamayacağını ve kesinlikle değişebileceğini de anlamanız lazım. Bu kriterler asla değişmezmiş ve onlara sıkı sıkı tutunmak suretiyle kriterlerinizin dışında olanları katiyen reddetme yanılsamasını bir kenara bırakıp, eğer sanatın ve onun doğal olarak beraberinde getirdiği yeniliğin peşindeysek; bencil olmadan ufkumuzu açmalı, dahasını öğrenmeli, ve bu yolda kendimizi akışa bırakmalıyız.

Dinlediğimizde bize güven veren eserler, içinde tamamen rahat hissettiklerimiz, bizim o yaşımıza kadar gelirken doğup büyüdüğümüz evde (ev, geçmişimizin büyük bir kısmında maruz kaldığımız herhangi bir ortam olarak da görülebilir) öğrendiklerimizin bir sonucudur. Bu ev dışarıya kapalıdır, ama dışarıda sanatın; sürecin, tarihi, siyasi, sosyolojik unsurlarından da izler taşıyan, çok geniş yelpazeli bir akış vardır (nehire benzetilebilir). Evimiz bu nehirin herhangi bir konumuna yakın olabilir (evimizin nerede olacağını da seçemememiz aklımızda bulunmalı). Ama sonuçta nehir akmaya her zaman devam edecektir ve nehirin yolundan sapmayan, akışın içinde kalan ve ona bir şeyler katan her türlü sanat eseri (insanların o anki zevk kriterlerine uysun uymasın) kesinlikle sanat olarak değerlendirilecektir ve önceki sanat akımlarına kıyasla daha iyi veya daha kötü de olmayacaktır, zira bu anlamda hiçbir sanat eseri hiçbir sanat eseriyle kıyaslanamaz bile.

Evden çıkmak zordur, romantik döneme bayılıyorken ve tamamiyle tatmin olabiliyorken çağdaşın asla size uygun olamayacağını düşünmek, zevklerimizden ayrılamıyor olduğumuzu da gösterir. Sanat sizin zevkleriniz için yaratılmaz ama kişisel gelişimi gözetiyorsanız siz sanatın vardığı noktaya gelir ve zevklerinizi o noktaya taşırsınız. Ve zevklerimizle sanatı ayırdığımız bu noktada siz gerçekten sanatı anlamaya niyet ediyorsanız, bugün sahip olduğunuz zevk çerçevesinden çıkıp çağdaşı beğenmeye değil, kavramaya ve incelemeye çalışmalısınız.

Bu noktaya kadar sabırla ve belki de gerginlikle de olsa okuduğunuz için teşekkürler. Merak etmeyin tabii ki de günün sonunda çağdaş müzik dinlemenize nihai bir gerekçe yok ve tabii ki de çağdaş müzik dinlemediğiniz veya dinleyemediğiniz için toplumsal olarak (veya herhangi bir anlamda) ‘’alt” değilsiniz, en azından ben böyle bir şey kastetmiyorum. Böyle bir şey de kastedilemez. Bir müzikten keyif alıyorsanız alıyorsunuzdur, öte yandan çağdaş müzikten keyif alan da onu dinliyordur. Siz karşı tarafın ‘’o müzikten’’ nasıl keyif aldığınızı anlamıyorsanız onlar da aynı şekilde sizin nasıl ‘’o müzikten’’ keyif aldığınızı anlamıyor olabilir. Burada yaşanan empati boyutundaki kopukluk herhangi bir tarafın doğru veya yanlış olduğunu da göstermez.

Öte yandan, kendini, çağdaş müziği sevdiği için üstün gören insanların hiç olgun olduğunu düşünmüyorum. Bu samimi de gelmiyor. Çağdaş müzik dinlemek bir insanı birey olarak daha önemli, erişilmesi gereken ve olunması gereken biri olarak kılmaz. Çağdaş sanatla ilgilenen biri size kendinizi bu konuyla ilgili kötü ve yetersiz hissettiriyorsa bazı şeyleri kaçırıyor olabilir. Sanatı; kişiliğimizi belirleyen ve duygusal anlamda eksikliklerimizi, boşluklarımızı dolduran bir araç olarak kullanıyorsak, örnek veriyorum insanlardan tatmin edici bir ilgi görmek için yapıyorsak, farkında olmadan hastalıklı yaklaşımımız içerisinde sıkışıp kalabiliriz. Çünkü bu dürtülerin çözümü sanat değil psikolojik bir destek olabilir.

Baktığınızda müzikal anlamda birbirinden farksız değerdeler, ama bugün yazılan bir senfoninin amacı ve anlamı olmayacakken 18. yüzyılda bestelenecek o ihtişamlı senfoni bir amaca hitap ediyor olacaktı. Bunu günümüzde yapmak bir etüt, eser üzerine bir çalışma olarak tabii ki de değerlendirilebilir ama sanatı ifade edemez.

Sanatta estetik olan, şu zamana kadar estetik olduğu varsayılan sistemleri kopyalamak değildir. Tam anlamıyla şu zamana kadar estetik olmayanı ortaya çıkartıp ona yeni bir anlam ve bakış açısı kazandırmaktır. Bu oluşturulan ‘’yeni’’ teoriler ve kurallar da kısa bir süre sonra eskimeye başlacaktır. 50 yıl önce yapılan ve 50 yıl sonra yapılan fiziksel olarak aynı iş olsa da aynı şekilde ele alınmayacağından birbirlerinden tamamen farklı şekilde karşılanacaklardır.

Buradan çıkartmalıyız ki, bir sanat eseri hiçbir şekilde ‘’zamandan’’ bağımsız yargılanamaz. Sanat, zamanla mutlak ilişki içerisindedir, hep de öyle kalacaktır. O zaman sanatı gözeten eserler yaratmak isteyen bir müzisyen, yapacağı müziğin tarihini bilmeden nasıl bir yapıt oluşturabilir ki?

Günümüzde çağdaş müziğin yolu tatmin edici, dramatik melodilerden geçmiyor ama; iyi fikirlerle, iyi tını alanlarıyla, iyi konseptlerle oluşturuluyor.

Aslında, özünde anlattıklarımı anlatmaya çalışan bir sürü farklı makale, deneme halihazırda mevcuttur. Bu konu üzerine araştırma yapanlar ve “öğrenmeyi” isteyenler mutlaka bu metinlere ulaşıp öğreneceklerdir. Bu kesim vardır. Öte yandan bu metinlere ulaşamayan, veya fiziksel olarak ulaşmanın ötesinde içeriğini anlama ve bağdaştırma bakımından ulaşamayan insanlar da olabilir. Çağdaş sanat vardır, sanatın geldiği bu nokta vardır, çağdaş sanatı sevmeyen ve dinlemeyi istemeyen insanlar da vardır. Çünkü çağdaş müzik sadece duydugumuzdan ibaret değildir ve bu müziği sadece dinleyerek anlamayız. Çağdaş müziğin bizi sorumlu tuttuğu akademik bir bilgi birikimi de vardır. Birilerini “biri” olması için zorlama çabası anlamsızdır çünkü her daim sonuçsuz kalacaktır.

Ötesini merak etme dürtüsüne sahip olmayan ve dinlediklerinin keyfine varan, bu keyifle de tatmin olan insanları sözlerimiz ve öğütlerimizle bir yere kadar itebiliriz. O değişmiyorsa, öyle kalacaktır.

Zaten hiçbir önemi yok.

Önemli olan çevremizi “sevdiklerimizle” donatmamız. Bence bu kadarı yeter.

(Visited 259 times, 1 visits today)
+ Diğer Yazıları