Giriş
Klasik batı müziği dediğimiz kavramda batı kelimesinin geçmesi bize klasik müziğin anavatanının Avrupa olduğunu gösterir niteliktedir. Bu yazımda Rus müziğini ele almamın sebebi ise, Rus müziğinin yükselişinin aynı zamanda klasik müziğin Avrupa dünyasının dışında yayılmaya başlaması anlamına gelmesidir. Bu sebepten dolayı Rusların müziğe olan katkısı kesinlikle üzerinde durulması gereken bir konudur. Dönemin Rus Çarlığı, kapladığı alan sayesinde St. Petersburg ve Moskova gibi büyük batı şehirlerinde gelişen Rus müziğinin Ural şehirlerinden Japonya sınırındaki Vladivostok’a kadar yayılmasını sağlamış ve klasik müziğin Uzakdoğu coğrafyasında faaliyet göstermesine büyük katkı sağlamıştır. Ancak bizim asıl bilmemiz gereken Rus müziğinin ortaya çıktığı batı şehirlerinde neler yaşandığı, kimlerin bu işte önemi olduğu gibi konulardır. Hazırsanız başlayalım.
Batı Müziğinin Rusya’ya Girişi ve Yayılması
Rusya uzun yıllar boyu mutlak monarşi ile yönetilmiş pek otoriter bir ülkeydi. Böylesine otoriter ülkelere dışarıdan bir kültür faaliyetinin girebilmesi tamamen o ülkeyi yöneten kişinin elinde olurdu. Klasik müzik Rusya’ya ilk girişini bu etkene borçludur. Tarihte ‘’Korkunç Ivan’’ olarak bildiğimiz ve Rusya’nın 16. Yüzyıldaki en büyük imparatoru olan çar IV. Ivan, ülkeye Avrupa’dan müzisyenler getirterek klasik müziğin Rusya’da ilk defa faaliyet göstermesini sağlamıştır. Bu faaliyet sarayın dışına pek çıkmasa da yine de devrim niteliğinde bir harekettir. Çar Ivan’ın bu hareketindeki en büyük önem Ortodoks kilisesine karşı gelmesinden dolayıdır zira bu kendisinden önceki yöneticilerin cesaret edemeyeceği bir hareketti. Ancak Çar Ivan Rus Çarlığı’nın kurucusu olarak kabul edilen bir adamdı ve bundan dolayı inanılmaz yüksek bir otoriteye sahipti, bu sayede kilisenin baskısına karşı koyabildi ve bu sayede klasik müzik Rusya’ya resmen giriş yapmış oldu. Ancak yine de büyük bir eksik vardı; bu müzik sarayın dışına neredeyse hiç çıkmadı ve çarların kişisel müzik zevkini tatmin etmekten öteye geçemedi. Çar Ivan’dan sonraki en büyük atılım tarihte ‘’Deli Petro’’ olarak bildiğimiz çar I. Petro tarafından yapıldı. Çar Petro, Baltık Denizi’nin en önemli limanlarından biri olan St. Petersburg’u İsveç’in elinden alarak ilk defa Rusya’nın bir Avrupa limanını kontrol etmesini sağladı ve St. Petersburg’u başkent ilan etti. Çar Petro, Avrupa’ya inanılmaz bir hayranlık besliyordu ve ülkesini Avrupa medeniyet seviyesine çıkarmak için oldukça büyük reformlara girişmişti. Tabii bu reformların arasında müzik elbette vardı. Çar Petro sayesinde Rus aristokrasisi arasında inanılmaz bir İtalyan operası furyası başladı ve bu furya yıllar boyunca devam etti. Çariçe Elizabeth ve Katerina dönemlerinde de klasik batı müziğine oldukça önemli yatırımlar yapıldı. Ancak Rus yöneticileri oldukça önemli bir noktayı atlamışlardı. Ülkede sergilenen eserler genellikle İtalyan ve Alman repertuarından oluşuyordu. Rus aristokrasisi kendini yabancı müziğe öyle bir kaptırmıştı ki, Rus bestecilerin varlığından haberleri dahi yoktu. Bu bestecilerin kendilerini gösterebilmelerinin tek yolu, yabancı tarzda müzik yazmalarıydı. Ancak bu durum 19. Yüzyıl’da değişecekti.
19. yy. Rus Bestecileri ve Rus Müziğinin Ortaya Çıkması
Rus kültürüne bağlı bir klasik müzik kavramı gerçek anlamıyla henüz ortaya çıkmamıştı. Bu durumu değiştiren ilk kişi Rus besteci Mikhail Glinka oldu. Glinka, yerel Rus müziklerinden faydalanarak eserler bestelemeye başladı ve bu oldukça beğeni kazanmasını sağladı. Glinka, Rus kültürüne bağlı müzik besteleyen ilk kişi değildi ancak Rus melodilerini kullanmaktaki ustalığı sayesinde diğerlerinden daha çok ön plana çıkmayı başarmıştı. 19. Yüzyıl’ın ortalarında genç kuşak Rus bestecileri, Rus halk müziğini bestelerinde ana materyal olarak kullanmaya başladılar. Bu genç kuşak bestecilerin en etkili olanları bir grup oluşturarak Rus müziğini yükseltmeyi kendilerine ilke edindiler. Bu grup tarihte ‘’Rus Beşleri’’ veya ‘’Güçlü Beşler’’ olarak bilinir. Grup isminden de belli olduğu üzere beş besteciden oluşur. Bu besteciler; Mily Balakirev, Nikolai Rimsky-Korsakov, Modest Mussorgsky, Alexander Borodin ve César Cui’dir. Grubun lideri Balakirev kabul edilir ancak Mussorgsky’nin grup için verdiği çabalar da konuşulmaya değerdir. Bu grubun Rus müziğine olan katkısı onlardan ayrı bir başlıkta bahsetmemi gerektiriyor.
Rus Beşleri ve Diğer Rus Müzik Grupları
Rus Beşlerindeki bestecilerin esas amacı, Rus halk müziğini kendi müziklerinde kullanarak Rus müziğini Avrupa’ya tanıtmaktı. Bunun için tabii ki yine Avrupa’nın müzikal nimetlerinden faydalandılar. Batı dünyasının iki büyük bestecisi Hector Berlioz ve Franz Liszt, Rus Beşleri’nin kullandığı iki temel kavramı ortaya atan isimlerdir. Berlioz, programatik müzik çeşidinin babası kabul edilir. Berlioz, ‘’Fantastik Senfoni’’ isimli eserinde programatik müziği kullanarak diğer bestecilerin bu müzik türünden ilham almasını sağlamıştır. Programatik müziğin en kısa ve öz tanımı, bir konuyu veyahut bir hikayeyi müzik yoluyla anlatmaktır. Rus Beşleri’de tam olarak bunu yapmıştır. Rusya’nın halk efsanelerini ve Rusya’nın çevresindeki kültürleri anlatan hikayelerin işlendiği müzikler, Rus Beşleri sayesinde ön plana çıkmıştır. Liszt ise bir müzik formu ortaya atarak Avrupa müzik dünyasında çığır açmıştır; Senfonik Şiir. Senfonik Şiir formunu, tek bölümlü bir senfoni olarak tanımlayabiliriz. Genelde bir konu üzerine yazılan senfonik şiir formu, Rus Beşleri için oldukça kullanışlı bir nimetti. Rus halk hikayelerini müziklerinde işleyen besteciler bu müzik formunu oldukça sık kullandılar. Berlioz ve Liszt sayesinde Rus müziği bir biçim kazanabilmişti. Rus Beşleri oldukça etkili bir gruptu. Ama maalesef ki sanat, kavga gürültü olmadan yürümüyor. Rus Beşleri’de karşıtları çok olan bir gruptu. Bunların en bilineni Rus Beşleri’nin ‘’Rusya Müzik Topluluğu’’ ile olan kavgasıydı. Rusya Müzik Topluluğu, 1859’da Düşes Elena Pavlovna ve onun himayesinde bulunan ünlü Rus piyanist ve besteci Anton Rubinstein tarafından kurulmuştur. Düşes Pavlovna, Çar II. Alexander’ın halasıydı. Bu sayede topluluğun finans kaynağını sağlamakta pek güçlük çekmemişti. Rusya Müzik Topluluğu’nun en büyük özelliği, Rusya’da müzik eğitimi veren ilk organizasyon olmasıdır. St. Petersburg ve Moskova konservatuarları, bu topluluk sayesinde açılmıştı. Ayrıca Avrupalı pek çok bestecinin eserini de Rusya’da halka açık bir biçimde sergileyerek büyük bir popülarite elde etmiştir. Bu topluluk sayesinde halk artık müziğe erişebiliyordu. Peki neden Rus müziğine böylesine faydası dokunan bir grup Rus Beşleri ile kavga eder ki? Rus Beşleri, Rus kimliklerini müziklerinde daha ön plana çıkarmış bir gruptu. Yaptıkları müziğin temel esası, Rusya’ydı. Rusya Müzik Topluluğu ise daha muhafazakâr bir gruptu. Avrupa’daki ‘’Yeni Alman Okulu-Muhafazakârlar’’ kavgası, bu kavgaya benzetilebilir zira iki vakada da benzer esasların birbiri ile çakışmasından dolayı kavgalar ortaya çıktı. Bu kavga da başka bir yazımın konusu olsun 🙂 Her ne olursa olsun, Rus Beşleri ve Rusya Müzik Topluluğu’nun kavgası aslında Rus müziğini arşa çıkaran etkenlerden biri olmuştur ve müzik tarihinde oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Rus Beşleri bir süre daha faaliyetlerine devam etti ancak ne eyleyelim ki her güzel şey bir gün bitmeye mahkumdur.
Rus Beşleri’nin Dağılması ve Bir Cevherin Ortaya Çıkışı
Bir takım anlaşmazlıklar sonucu Rus Beşleri dağılmanın eşiğine gelmişti. Grubu bir arada tutan Mussorgsky’nin bitmek tükenmek bilmeyen hevesiydi. Mussorgsky sayesinde grup bir süre daha ayakta kaldı. Mussorgsky, 1874’te en ünlü eseri olan ‘’Bir Sergiden Tablolar’’ isimli piyano süitini besteledikten sonra takatten düşmeye başlar. Hızla alkole yönelen ve Rus Beşleri’nin dağılmanın eşiğinde olmasından dolayı girdiği depresyon nedeniyle sağlığını iyice yitirir ve 28 Mart 1881’de ölür. Mussorgsky’nin ölümü, Rus Beşleri’nin sonu denebilecek bir ölüm olmuştur. Gruptan kalan müzikal mirası devralma sırası, Rus tarihinin belki de en önemli bestecisi olan Pyotr Ilyich Tchaikovsky’e gelmiştir. Tchaikovsky’nin etkisinin büyüklüğü, onun müzik hayatı hakkında ayrı bir başlık açmamı gerektirecek kadar önemlidir.
Tchaikovsky ve Çarlığın Son Bestecileri
Tchaikovsy, Rusya’da müzik eğitiminin olmamasından dolayı kamu hizmetine yönelik bir eğitimden geçmiştir ancak Rusya Müzik Topluluğu, St. Petersburg’ta bir konservatuar açılmasını sağlayınca Tchaikovsky hemen bu konservatuara girmiştir. Tchaikovsky’nin öğrenci olduğu dönemde Rus müziği iki fraksiyona ayrılmış durumdaydı. Rus Beşlileri ve Rusya Müzik Topluluğu. Rusya Müzik Topluluğu’nun liderliğini yürüten Rubinstein, Balakirev ve Mussorgsky ile sürekli bir kavga halindeydi. Kavganın esas sebebi Balakirev ve Mussorgsky’nin, Rubinstein’in müzik eğitim tekniklerini ve müzikal muhafazakarlığını sürekli eleştirmesiydi. Tchaikovsky’de dahil olmak üzere St. Petersburg Konservatuarı’nın öğrencileri bu kavganın ortasında kalmıştı. Tcaikovsky, tarafsızlığını korumayı tercih etti ve her iki tarafın bestecileriyle de iyi anlaşmaya özen gösterdi. Tchaikovsky, meşhur ‘’Romeo ve Jülyet’’ overtürünü Balakirev’in yardımı ile bestelemiştir. Ayrıca Tchaikovsky’nin 2. Senfonisi’de Rus Beşleri tarafından oldukça olumlu karşılanmıştır. Ancak Tchaikovsky her daim müzikal bağımsızlığını korumaya özen göstermiş ve bu durum onun tek başına tüm Rus müziğini etkileyen bir figür olmasında büyük rol oynamıştır. Avrupa’yı ve kırsal Rusya’yı gezen Tchaikovsky, St. Petersburg’a döndüğünde yeni bir çeşit grup ortaya çıkmıştır. Rus tüccar Mitrofan Belyayev, müziği oldukça seven bir isimdi ve Rus kimliğini müziklerinde öne çıkaran Rus bestecileri finansal olarak destekleyerek çevresinde toplamıştı. Belyayev Topluluğu olarak bilinen bu grubun içinde Korsakov ve Alexander Glazunov’da bulunuyordu. Tchaikovsky’de bu topluluğa katılarak ölümüne dek bu grupta faaliyetlerini sürdürmüştür. Grup üyeleriyle sıkı ilişkiler kuran Tchaikovsky, bestelediği eserlerini rahatça grup üyelerine sunabildiği için gruptaki müzikal alışveriş Rus müziğini etkileyen unsurlardan biri olmuştur. Tchaikovsky’nin Rus müziğine en büyük katkılarından biri baleleridir diyebiliriz. Özellikle son balesi ‘’Fındıkkıran’’ müzikal altyapısı ile Rus müziğine damgasını vurmuştur. 6. Senfonisinin prömiyerinden dokuz gün sonra, 6 Kasım 1893’te Tchaikovsky hayatını kaybeder ve Rus müziğinde bir devir sona erer. Tchaikovsky’den sonrası çarlığın son zamanlarına tekabül eder. Bu dönemde yetişen iki büyük besteci Alexander Scriabin ve Sergei Rachmaninoff, çarlık döneminde yetişmiştir. Scriabin 1915 yılında ölmüştür ve bu onu çarlığın son büyük bestecisi yapmıştır diyebiliriz. Rachmaninoff’ta çarlık döneminde Moskova Konservatuarı’nda okumuştur ve bestelerinin çoğunu çarlık döneminde yazmıştır. 1918 yılında Rus İç Savaşı’ndan dolayı Amerika Birleşik Devletleri’ne taşınan Rachmaninoff, burada daha çok piyanistliğe odaklanmış ve sadece 6 tane beste yazmıştır. 1943 yılında ölmesine rağmen Rachmaninoff’un çarlık bestecisi sayılmasının nedeni budur. Zamanında genç kuşak bestecileri olarak bildiğimiz bestecilerin ölümü ile meydan artık 20. Yüzyıl bestecilerine kalmıştır. Ancak 20. Yüzyıl, Rusya için hiç kolay bir dönem olmayacaktır. Rus bestecileri de bu zorlukları pek şiddetli bir biçimde hissedecektir.
1900’lü Yıllar ve Çarlığın Sonu
20. Yüzyıl’ın ilk yarısında Rus siyaseti oldukça kötü bir durumdaydı. 1905 yılında ilk büyük devrim yaşandı. 1905 Devrimi kanla bastırıldı. Scriabin’in 1915 yılındaki ölümünden sonra iki büyük devrim daha meydana geldi. 1917 Şubat Devrimi çarlığın sonunu getirdi, cumhuriyet ilan edildi ama iç karışıklıklar dinmedi. En sonunda 1917 Ekim Devrimi’de başarılı oldu ama Rusya’yı 1922’de sona erecek çok kanlı bir iç savaşa sürükledi. Rus İç Savaşı sırasında müzik ön plana çıkan bir kavram olmadı bu sebepten ötürü savaş dönemi Rus müziği için pek durgun bir dönemdi. Savaşın bitmesi ile beraber Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ilan edildi. Komünist ideolojiyi benimseyen Sovyetler Birliği’nde müzik faaliyetlerini yepyeni sürprizler bekliyordu. 1926 yılında Leon Troçki’nin Sovyet yönetiminden uzaklaştırılması ile Stalin mutlak diktatörlüğünü ilan etti. Stalin yönetimi müziğe de belli kısıtlamalar getirdi. Bir bestecinin müziğini yayınlayabilmesi müziğinin yönetim tarafından onaylanmasına bağlıydı. Yazılan eser Sovyet ideolojisine karşı gelmemeliydi. Stalin kendi döneminde bestelenen bazı eserlerin prömiyerine bizzat katıldı zira kendisi müzik ile pek ilgili birisiydi. Ancak eğer Stalin dinlediği eseri beğenmez ise bunun tek bir anlamı vardı. O eserin yasaklanması birkaç gün sürüyordu ve yönetime ait basın yayın organlarında kötüleniyordu. Bu yüzden besteciler diken üstünde çalıştılar ama yine de oldukça üretken eserler yazmayı başardılar.
Sovyet Dönemi Rus Müziği ve Rus Müziği’nin Doruk Noktasına Ulaşması
Sovyet dönemi müziğini ilk yarı ve ikinci yarı olarak ayırabiliriz. İlk yarı Stalin ve Nikita Khruschev dönemini kapsar. İkinci yarı ise Khruschev’in Leonid Brezhnev tarafından siyasetten uzaklaştırılması ile başlamış sayılabilir. En önemli Sovyet dönemi bestecileri kuşkusuz ilk yarıda ortaya çıkmıştır. Bu bestecilerin en ön plana çıkanları ve Rus müziğini kökünden değiştirenler isimler şunlardır; Igor Stravinsky, Sergei Prokofiev, Dmitri Shostakovich, Aram Khachaturian ve Alexander Alxandrov. Shostakovich, Sovyet yönetiminden gördüğü baskı sayesinde popülaritesini arttırmıştır diyebiliriz. Stalin’in ölümünün ardından Shostakovich’in üzerindeki baskı azalsa bile hiçbir zaman sona ermemiş ve ölümüne dek devam etmiştir. Buna rağmen bestelediği eserler Rus müziğini kökünden değiştirmiştir. Alexander Alexandrov’u neden Sovyet müzisyenleri arasında saydığımı sorguluyor olabilirsiniz. Şöyle izah edeyim. Alexandrov günümüzde Rus ordu marşlarının oldukça popüler olmasındaki anahtar kişidir. Kızıl Ordu Korosu’nun öncülüğünü yapan Alexandrov, Alexandrov Topluluğu’nu kurmuştur. Günümüzde bildiğimiz Kızıl Ordu Korosu marşlarını çoğunu icra etmiş hatta bir kısmını bestelemiş olan topluluk Alexandrov Topluluğu’dur. Rus müziğine marş kültürünü kazandırmasından ötürü Alexandrov’a bu büyük bestecilerle beraber yazımda yer verme ihtiyacı hissettim. Sovyet müziğinin ikinci yarısının öncülüğünü büyük ölçüde Alfred Schnittike yapmıştır. Schnittike, Sovyetler Birliği’nden kaçmış olmasına rağmen yine de Sovyet bestecileri arasında sayılmaktadır. Schnittike yaşamış son büyük Rus bestecilerindendir.
Kapanış
Schnittike’nin ölümünün ardından gelen Rus bestecilerin çoğu günümüzde hala hayattadır ve faaliyetlerine devam etmektedir. Rus klasik müziğinin gelişimi elbet devam edecektir ancak yazımda artık günümüze ulaşmış bulunuyorum. Sizlere Klasik Müzik Türkiye’deki ilk yazımda Rus müziğinin esas tarihinden ve günümüze kadar olan gelişiminden bahsettim. Yazımı okuyan herkese teşekkür ederim. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere, sağlıcakla kalın.