Son 20 yılda icracının müziği yorumlamadaki sofistikeliğinde büyük bir gerileme görülmektedir. Bunun akademik tarafları olduğu barizdir. Müziği ölçüme tabii tutmak için Urtext gibi edisyonların birebir, sanki Sibelius Nota Programında midi playback imişcesine, çalınması oldukça büyük bir önem taşımaktadır.
Akademik perspektif bir yana, bu durum dinleyicinin beklentisiyle de meydana gelmiştir. 21. yüzyılın dinleyicisinin müzikal yorumlamadaki duyarlılığı, 19. yüzyıldaki dinleyicinin müzikal yorumlamadaki duyarlılığıyla aynı değil.
Edward Said’in de dediği gibi, 19. yüzyılda Chopin’in veya Liszt’in konserlerine giden “elit” tabaka müziği fiili olarak günümüz standart dinleyicisinden daha iyi biliyordu. Evlerinde piyanolar vardı, müzik eğitimi görüyorlardı, genel kültürleri de daha genişti.
Bir yandan dominant müzik akustikten elektroniğe doğru kaymaya başladı. Dominant müziğin teknik elementleri icrada özgünlüğü ve spontaneliği öldürmektedir. Günümüzdeki çoğu klasik müzik dinleyicisi müzik dinlemeye klasik müzikle başlamadı, çoğu MIDI bazlı müzik türlerini dinledikten sonra klasik müziğe geçti. Bu yüzden eğer günümüzde dinleyici piyano performansında bile notanın notası notasına çalınmasını yeğliyor, nüansa veya artikülasyona ilişkin olsa bile herhangi bir alterasyon doğru bulunmuyor.
Neoliberal sömürü çağında müzikal bakış açımızı buna getirmek suretiyle “konforu bulduk”. Sayısal alanlardaki oldukça zorlayıcı çalışmalarımız müzik ve diğer estetik faaliyetlere ilişkin bir bakış açısı oluşturmamızı zorlaştırıyor. Bir mühendis günde 10-12 saat çalışıyor, teknik geliştirme bölümlerindeki insanlar onlardan da fazla çalışıyor. Evet, bazı meslek grupları daha az çalışıyor fakat bu mesleklerin kendine göre farklı zorlukları da olabiliyor.
Bununla birlikte stereotipik bir vaziyete gelmiş ortalama piyanist ve piyanist adayına da bakmalıyız. Gözüme çarpan en vahim hususlardan biri prestij adına meydana gelen yozlaşmadır.
Günümüz piyanisti, akademik veya bağımsız, kendisindeki kontrolsüz beğenilme arzusundan ötürü müzikaliteyi bir katastrofiye uğratmakta, repertuarını standart repertuarın en jenerik yapıtlarından meydana getirmekte ve icrasında kulaktan çok göze odaklanmaktadır; icracıların kılık kıyafet seçimleri, icra sırasındaki yaptıkları jest ve mimikler gibi unsurlardan bunu çıkarabiliyoruz.
Beğenilme arzusu insanın en kritik gereksinimlerinden biridir, fakat bunun müptelası olmaya başlarsak uzun vadede huzurumuzun buharlaşacağından emin olabiliriz.
Bu noktada meselemizin icra olgusundan haz almaktan ibaret olduğundan şüphe etmekteyim. Mesele, neyi icra ettiğinizden çok nasıl icra ettiğiniz ile ilintilidir.
Bununla birlikte, daha önceden bahsettiğimiz icradaki akademileşme ve standartlaştırma olgularının yanında icracıların diğer sanat branşlarından ve entelektüel çalışmalardan bihaber olması da yozlaşmaya büyük katkıda bulunmuştur. Burada Cortot’nun bir sözünü alıntılamayı isterim: “Müzisyenin tekniği aslında bir aktöründü kadar çok yönlü olmalıdır. Bunu sağlamanın en iyi yöntemi sanatkar ve zanaatkar nitelikleri harmanlamaktan geçer. Bunu yapmak için müzik tekniğine odaklanmanın yanı sıra, diğer sanatlarla iletişim halinde olmak gerekir. Müzisyen, diğer sanatların sağladığı genel kültüre sahip olmadan asla büyük bir sanatçı olamaz.”
Bravo ne kadar donanımlı bilgi birikimli ve farkındalığı olan bi yazı tebrik ederim