19.yy başlarında bugünki formuna erişmiş bir eşlik sazından konser salonu sazı olmaya ve burada kendini ispatlamaya doğru yol alan bir enstrümandır gitar. Gördüğü ilginin artması ile beraber Rodrigo, Turina, Torroba, Barrios gibi bestecilerin yazdığı solo eserler ile beraber uyarlamalar da repertuarın önemli sıralarında yer alıyor, hatta öyle ki bazıları yazıldığı enstrümandan çok gitar şarkısı olarak biliniyor. Aslen gitara uyarlanan her eser, melodi bir tür başkalaşım geçirir, bazen yepyeni bir ifadeye bürünürken bazen orjinal ruhunu yansıtmaya devam eder. Ben uyarlamaları 3 grupta değerlendiriyorum.
İlk grup orijinal ruhundan ayrılmadan uyarlanıp çalınabilenler, başkalaşımı en az düzeyde geçirenler. Bu grupta ilk aklıma gelenler İspanyol milli bestecilerinin eserleridir. Albeniz, Malats ve tabii ki Granados. İberya yarım adasının arap kültürü ile iç içe geçmiş daha çok gitar ile icra edilen yöresel ruhunu piyano ile ortaya koymuşlar. Eserlerinin doğası gereği gitara uyarlandıklarında, tonalite değişse bile, neredeyse hiç değişim geçirmeden üst seviyede bir gitaristik duygu ile orjinal ruhlarında duyurulabiliyorlar. Malats’ın İspanyol Serenatını ya da Albeniz’in Cadiz ya da Asturias’ını ya da Granados’un 5. İspanyol Dansını gitarda ilk defa dinleyen birisi bu eserlerin gitar için yazıldığını sanabilir. Her ne kadar Granados’un diğerlerinden ayıran hatta 20.yy müziğine göz kırpan ezgisel yapısı farklı eserleri olsa da, örneğin Goyesca no:1, onu milli grupta değerlendiriyorum. Diğer hispanik egemen kültürlerin müzikleri için de benzer durum söz konusudur. Venezuela ezgileri, Arjantin milongaları ve tangoları, güney amerikanın yöresel ezgileri, latin pop dahil, gitara uyarlandıklarında geldikleri ruhu da çoğunlukla beraberinde taşıyorlar.
İkinci grup gitara uyarlandığında başkalaşım geçiren fakat orjiinal yazımı ve yazıldığı enstrüman ile organik ruh bağı hala devam edenler. Klasik dönem ve 19.yy müziğinde özellikle Chopin, Shumann, Schubert’in piyano eserlerinin gitar uyarlamalarını bu gruba koyabilirim. Tabiii ki piyanonun teknik çalım virtüözitesi ve oktav özellikleri ile gitarınki bambaşka olduğu için her piyano eserini gitar için düşünmek imkansızdır. Gitaristik açıdan düşünülecek bir diğer durum da eserlerin orjinal tonalitelerinde gitarda ne kadar çalınabildiğidir. Gitarda en rahat çalınan Do majör-Sol majör ve ilgili minörleri, olduğundan uyarlama ilk olarak bu tonlarda ifade edilmeye çalışılır. Örneğin Chopin’in op 69-2 nolu si minör valsi gitarda ince fa diyez sesi ve eserin bas partisindeki konumu çalımı zorlayacağı için en yakın çalımı rahat olan tonalite la minörde ifadesi olabilir, re minörde düşünenler de oluyor.Bu tonalitede çalındığında her şey muazzam olarak uyarlansa bile müziğin si minördeki büyüsü gider, başka bir boyuta geçer. Akord sistemi tam ton yukarı alınıp la minör pozisyonunda si minör duyumu ile çalınsa bile olağan etkisi kaybolur ama yine de güzel duyulur. Aynı durum aynı tonalitedeki düzenlemeler için de geçerlidir. Beethoven’ın bagatelleri ya da Chopin’in 19 nolu valsi aynı tonalitede gitarda çalındığında yine piyanoda duyulan “büyü” gitarda duyulmaz, etkileyicilik boyut değiştirir. Schubert’in Standchen’i ya da Schumann’ın Lotusblume’u gibi vokal eşlikli şarkıların uyarlamalarında gitarın resonans süresi gerçeği ile karşılaşılır. Gitar tellerinin uzantı süreleri insan sesinin uzantı süresinden çok daha az olduğu için vokal partilerinin ağır ve uzun olduğu eserlerin gitarda çalımı çok uygun olmaz, hatta sıkıcı olur. ( tremolo tekniği bu gibi durumlarda kurtarıcı olabilir ama o da tonalitenin olanaklarına bağlı). Ağır ve uzun sesli yaylı eserlerin adaptasyonunda da aynı durum söz konusudur, örneğin Piazzolla’nın Oblivion’u. Gitarın kısa rezonansları ile uzun sesli bu eseri çalmak düşündürücüdür, ya tempoyu artırmak lazım ya da bas partisine eklentiler yaparak uzun sesin altında dikkati başka yere çekerek düşünmek lazım.
Üçüncü grupta klasik gitara uyarlandığında orjinalinden kopup bambaşka bir hal alan eserleri değerlendiriyorum. Bu eserler uyarlamada başkalaşım geçirir ve ana ruhundan tamamen uzaklaşıp yeni bir forma girerler, yeni bir ruha sahip yeni şarkılar olurlar. Gitar için türkü düzenlemeleri bu gruptadır. Batı formlarından ve armonisinden farklı, batı ses diziliminden farklı, komalı sesler barındıran Anadolu kültürü müziği gitarda ya da başka bir batı sazında çalındığında ana ruhunu tamamen kaybeder, başkalaştığı yerde yepyeni bir ruha bürünür. Aşık Veysel’in Kara Toprak’ını kendisinden ya da başka bir ozandan dinlediğimizde duyduğumuz ile aynı şarkının gitar düzenlemesinden ya da piyano düzenlemesinden duyduğumuz birbirinden çok farklı iki müzik olur. Batı ses sisteminde olmayan komalı sesler en yakın natural sese gider ya da bir oktav içinde çarpışan iki yarım ses duyurularak bir formül bulunur, fakat yine de özü ile asla aynı karakterde olmaz. Barok dönem klavsen eserlerinin uyarlamaları da bu gruptadır. Handel’in ya da Bach’ın klavsen şarkıları klasik gitarda icra edilirken ne kadar dönem özellikleri ve triller ile süslenirse süslensin,ve klavsen de gitar gibi kısa sesli olmasına rağmen,gitarda başka bir şarkıya dönüşürler, hatta triller olmadan gitarda romatik dönem eserleri gibi duyulabilirler.
İlk grup dışındaki ikinci ve üçüncü grupta bahsettiğim uyarlamaların başarıları yoruma açıktır ve bana göre her gitarist uyarlama eser icra ederken alışılageldik uyarlamanın kendisinden ziyade orjinal yazımı dikkate alarak kendi tekniğine göre değişiklikler hatta reformlar yapabilmelidir.