Hayatım boyunca dileklerimin ve tasarılarımın hep aksi gerçekleşti. Japonolog olma hayaliyle Japon Dili ve Edebiyatı okudum ama kendimi Çince iş mektupları yazarken buldum. Uzak Doğu ülkelerine gitmek istedim ama kendimi Avrupa’da buldum. Üniversite yıllarımda en beceriksiz olduğum ders kaligrafiydi ama günün birinde kaligrafilerimi çok beğenen bir Çinli hanımefendiden hediye olarak kaligrafi malzemeleri aldım. Hayatım hep iki kutup arasında sürüklenerek geçti…
Galiba doğu ülkelerinin de makus talihi bu olacak ki, doğu ülkelerinde hep bir tek kültüre indirgemecilik hareketi var. 1966 yılında da Çin Komünist Partisi politbürosu “Yahu ne oluyor bize? Nereye gidiyoruz? Çinli özümüzden kopuyor muyuz yoksa?” şeklinde düşünmüş olacak ki, Çin’de Mao önderliğinde bir Kültür Devrimi hareketi başlar. Bu devrimin Çin tarihine olan artıları ve eksileri hala Çinli tarihçiler tarafından tartışıldığından ve net bir hükme varılamadığından şimdilik bu olayı tarihçilere bırakalım ve Çin’in modern klasik batı müziğine bir armağanı olan Tan Dun’un hayatına ve müziğine bakalım.
Tan Dun, Çin’in Hunan eyaletinin Changhsa şehrinin bir köyünde doğar. İlk müzik derslerini geleneksel Çin müziği üzerinden alır. Ama Kültür Devrimi başladığında hükümetin onun için başka planları vardır ve müzikten ziyade tarımla ilgilenmesi yönünde öğüt alır. Ama hayatın da Tan Dun için başka planları vardır.
Bir gün Pekin Operası üyelerini taşıyan tekne bir kaza geçirir ve Pekin Operası için yeni müzisyenlere ihtiyaç duyulur. Tan Dun da seçmelere girer ve viyolacı olarak işe alınır. Başarılarından ötürü de 1977 yılında Pekin Konservatuvarı’na eğitim alması için gönderilir. Konservatuvarda Toru Takemitsu, İsang Yun ve Chou Wen-chung gibi dünya çapında ünlenmiş çağdaş bestecilerle tanışma imkanı bulur. Bu bestecilerin müzikleri de beestecilik tarzını etkileyecektir.
1986 yılında doktora için ABD’ye gider ve Chou Wen-chung’un öğrencisi olur. ABD yılları onun Çin kültürü ile Anglo-Sakson kültürünü harmanlamasına olanak sağlar. Ayrıca ABD’nin film endüstrisi onun sadece akademik bir çevre tarafından değil, daha geniş bir kitle tarafından da tanınmasını sağlar. Elbette bu film müziklerini sadece Hollywood filmleri için değil, kendisi ülkesi Çin’de çekilen filmler için de besteler. Ama kendisini sadece film müzikleriyle ele almak geniş spektrumlu bir renk skalası içinden sadece bir renge odaklanmak gibi olacaktır.
Bence Tan Dun’un en enteresan işleri, kendi kültüründen ilham alarak bestelediği müzikleri. Bu besteler arasından da en çok öne çıkanı, bestecinin Pekin’de memleket özlemi çektiği yıllarda bestelediği “Eight Memories in Watercolor, Op. 1” başlıklı bestesi. Her ne kadar beste 1978’de, Kültür Devrimi’nin son demlerinde, yazılmış olsa da, tamamlanıp dinleyiciye sunulması 2000’lerde olmuştur.
Bu beste, aslında “Tan Dun nasıl bir besteci?” sorusuna verilecek bir cevabın özeti gibi. Açıkçası birisi bana bu soruyu sorsa ben hemen bu bestesini dinlettirirdim.
Beste, ismiyle biraz Modest Musorgski’nin Картинки с выставки (Pictures at an Exhibition, Bir Sergiden Resimler) başlıklı bestesini andırsa da aslında sadece resim değil, Çin edebiyatıyla da ilgili bir beste. Örneğin bestenin ilk bölümü olan “Missing Moon” (Kayıp Ay) sadece Çin resmine ait bir teknik değil, aynı zamanda Çin edebiyatında şairlerin memleket özlemi için de kullandıkları bir metafor. Bu metaforun kökeni de Çin’de Ağustos ortalarında kutlanan dolunay festivali. Bu festivalde aileler dolunayı izleme bahanesiyle bir araya gelirler ve özlem giderirler. İşte bu sebeple eğer ay yoksa, aileyle buluşma da olmayacağından bir nevi özlem metaforu olarak kullanılmıştır. İşin tuhaf yanı, Tan Dun’un konservatuvardaki ilk senesinde de Çin Takvimi ve Miladi Takvim uyuşmazlığından bu festival Eylül ayında, okullar tatil değilken gerçekleşmiştir. Adeta kader bir şekilde Tan Dun böyle bir beste yapsın diye yol çizmiş gibi.
Beste her ne kadar piyano bestesi olsa da, geleneksel Çin müziğinden motifler taşır. Ayrıca bestenin armonik yapısında da geleneksel Çin müziğinden diziler kullanılmıştır.
Peki Tan Dun’u bu şekilde batı müziğine hediye eden Çin’de Klasik Batı Müziği ne durumda?
Aslında bu soru Çinlilerin de meselesi. Çünkü Çin sadece eski dönemlerde değil, günümüzde de Batı’ya karşı oldukça temkinli yaklaşıyor. Örneğin Tan Dun’un yetiştiği Kültür Devrimi sırasında “devrim karşıtı müzikler yapmak” suçlamasıyla idam edilen müzisyenler mevcut. Örneğin Kültür Devrimi sırasında Beethoven dinlerken yakalanmanız bile idamınızla sonuçlanabilirdi. Ama günümüz Çin’inde Beethoven, Çin’deki orkestraların adeta taptığı bir isim.
Bir diğer ilginç nokta da, Çin’in en çok öne çıktığı “ucuz üretim” konusunda. Günümüzde dünyada Çin’den daha ucuza bir üretim yeri bulmanız neredeyse imkansız. Hatta bu ucuzluğun yanına kalite de eklenebildiği için, iğneden ipliğe neredeyse her şeyin üretimi artık Çin’de gerçekleşiyor. Bu durum enstrüman üretimlerini de etkilemiş durumda. Belki 21. yüzyıldan keman deyince aklımıza İtalyan şehirlerinden başkası gelmezdi. Ama bugün İtalya bile keman üretimi konusundaki ününü Çin’e kaptırmış durumda. Cremona’nın yerini artık Huangqiao aldı.