Araştırmanın Nedenleri:
Müzik ve Atatürk dediğimizde akıllara Atamızın müzik sevgisi ve Türkiye ‘de müziğin gelişmesi için yaptığı çok önemli işler gelmektedir. Fakat son zamanlarda birtakım “gericiler” Atatürk ve Cumhuriyet karşıtı anlamsız ve gerçek olmayan söylemlerine “Atatürk Türk musıkisini yasaklattı” yalanını eklemişlerdir. Biz de Klasik Müzik Türkiye ekibi olarak siyaset kokan bu yalanın nereden çıktığını araştırdık ve siz takipçilerimize aktarmak istedik, iyi okumalar.
“Atatürk Türk Musıkisini yasaklamıştır” yalanının dayanak aldığı iki farklı olay vardır,
İlk olarak meşhur İstanbul radyosu olayı:
Yalancıların en çok başvurduğu yöntemler arasında, var olan bir kaynağın içeriğini değiştirerek söylenen yalana temel hazırlama yöntemi vardır. Sözde “Türk Musıkisini yasaklanmasının kaynaklarından biri de Riyaset-i Cumhûr İnce Saz Hey’eti Şefi Binbaşı Hâfız Yaşar Okur’un Anılarıdır” diyerek bir yalana bir başka yalanla temel hazırlanmaktadır. Gerçekten de Binbaşı Hâfız Yaşar Okur efendinin anıları kitabında İstanbul radyosu olayı geçmektedir, fakat bu uydurma temelin ele aldığı gibi bir durum söz konusu değildir. Nitekim aksine Binbaşı Hâfız Yaşar Okur efendinin anılarında İstanbul Radyosunda Türk Musıkisinin yasaklanmadığı, radyo programı esnasında İnce Saz Hey’eti ‘nin birtakım uygunsuz sesler (öksürükler) çıkardığı için Atatürk bu duruma “Ayıp değil mi? Bütün dünya dinliyor!” diyerek tepki göstermiş ve o heyet belli bir süre İstanbul radyosuna çıkarılmamıştır. Binbaşı Okur ‘un hatıratında daha detaylı anlatımı olmasına rağmen bir gazete bu olayı “İstanbul Radyosu’nda Geçen Bir Hâdise: Atatürk’ün Emriyle Radyo’da Alaturka Mûsikînin Men’i Nasıl Oldu?” başlığı ile yayımlayarak hem Atatürk ‘e hem de Binbaşı Okur ‘un hatıratına düpedüz hakaret etmiştir. Ama hesaba katamadıkları bir şey vardı, yalancının mumu yatsıya kadar yanmayacaktı.
İkinci olarak ise yine İstanbul Radyosu yalanı kadar meşhur olan bir çarpıtma vardır, Türk Musıkisinin okullarda yasaklanması:
Bu olaya çarpıtma dememin bir sebebi var, yalancılar bilerek veya bilmeyerek İstanbul Radyosundaki yalana tür bakımından çok benzer olan “çarpıtma” yapmayı çok severler. Bu olaydaki çarpıtma ise gülünç denecek kadar saçmadır. Atatürk ‘ün 1934 yılındaki meclis konuşmasında detaylı olarak belirttiği üzere Türk Musıkisi eğitimi okullardan kaldırılmıştı. Birtakım gericilerin çarpıtarak dediği gibi Türk Musikisi yasaklanmamış, okul müfredatından eğitimi kaldırılmıştı.
Okul müfredatından kaldırılması Arap harflerinin veya hicri takvimin kaldırılmasına benzer şekilde Osmanlının geri kalmış, zamanın ruhuna ve Türk miletine uygun olmayan yapısından kaynaklıdır.
Türk Musıkisinin Yapısının İncelenmesi:
Osmanlıda yapılan Türk Müziğini teknik olarak incelediğimizde birtakım eksiklerinin ve geri kalmışmışlıkların olduğunu görürüz. Bunlar; çok sesliliğin olmaması, nota sisteminin yani bestelenen eserleri yazılı bir şekilde gelecek nesillere ulaştırma sisteminin olmaması ayrıca 2000 yıl önce antik yunanların icad ettiği makam sisteminin kullanılıyor oluşu.
Şimdi bunları tek tek incelersek Türk müziğinin neden geri kalmış bir sisteme sahip olduğunu ve neden çok köklü bir değişime/reforma uğraması gerektiğini anlayacağız.
Tek seslilik Avrupa’da 1300’lü yıllarda terkedilmeye başlanmış ve çok seslilik ortaya çıkmaya başlamıştır, öncelikle aynı melodinin aynı anda farklı bir ton üzerinden okunmasıyla başlamış daha sonra aynı anda farklı melodilerin okunması ile devam etmiştir. İlerleyen yüzyıllarda çok sesliliğin nasıl daha verimli kullanılabileceği ile ilgili matematiksel (burada matematikselden kasıt notaların frekanslarıları arasındaki oranların incelenmesidir ) çalışmalar yapılmış, bu çalışmalar armoni ve tonal sistemin doğmasına ön ayak olmuştur. 1500’lere geldiğimizde çokseslilik aynı anda 4-5 farklı melodinin aynı anda okunması seviyesine gelmişti ve daha önce yapılan matematiksel çalışmalar sayesinde bu 4-5 melodi hem her biri ayrı bir melodi hem de herbiri biribine eşlik edecek şekilde ayarlanacak düzeye gelmiştir. Çok sesliliğin herkes tarafından her zaman anlaşılamaması, özellikle bazı eserlerin çok seslilik yüzünden fazla karmaşık olması nedeniyle tek sesliliğe dönülmesi gerektiğiyle ilgili fikirler ortaya çıkmışsa da Palestrina gibi usta besteciler tarafından bu tarz fikirler yanlışlanmış ve çok seslilik iyice klasik müziğin en temel ögelerinden biri olmuştur. Müzik üzerinde yapılan matematiksel çalışmaların tonal sistemin ve armoninin çıkmasına önayak olduğunu söylemiştik, peki daha önce nasıl bir sistem vardı? Bilindiği üzere ortaçağda avrupada da bizdeki gibi çok yoğun bir antik Yunan etkisi var bu yüzden onlar da tonal sisteminden önce makam sistemini kullanıyorlar.
Makam ve Yapısı:
Makam sisteminin çok verimsiz ve geri kalmış bir sistem olduğunu söylemiştik bunu biraz açalım. Makam sistemi belirli bir notadan başlayıp başka bir notaya gitmenin farklı yollarının belirlendiği sisteme denir tonal sistem de böyle açıklanabilir. Fakat sorun şurada ortaya çıkıyor, tonal sistemde bir notadan başka bir notaya gitmenin yolları bazı kurallara göre belirleniyor. Makam sisteminde ise herhangi bir kural yok, mümkün olan tüm yollar yani tüm kombinasyonlar belirlenip her birine ayrı bir isim veriliyor. Bu aslına bakarsak sistem diyebileceğimiz bir şey değil. Özellikle belirli notalar yoksa ve sürekli yeni frekanslarda yeni notalar icad edip bunları diğer notaların arasında yer alan nota veya yarım ses anlamına gelen koma diye isimlendirme gibi bir yetkiniz varsa. Böyle olunca ne oluyor? İki yüzün üzerinde makam oluşuyor ve sadece bir tane komanın farklı olduğu birbirinin aynısı makamlar ortaya çıkıyor. Yeni makam çıkaran bestecilere padişah tarafından para verildikçe yeni makamlar çıktıkça çıkıyor. Makam sistemi 2000 yıl önce antik Yunanlılar tarafından icat edilmiş bu kadar sorunu olan bir sistemken makam sistemini kullanmakta diretmek müzik devrimine karşı olanların gericiliğinin en önemli göstergelerinden biri.
Gelelim Nota Sistemine
Nota sistemi avrupada 700’lü yıllarda ortaya çıkmaya başlamış ve yine 1500’lü yıllarda şuanki formunu almıştır. Nota sistemi daha önce de söylediğimiz gibi bestelenen eserlerin gelecek nesillere yazılı bir şekilde ulaşmasını sağlar ve bu hayati önem taşımaktadır. Kültürel aktarım ve tarihten ders almak medeniyet olmanın en önemli şartlarından biridir. Osmanlıdaki Türk müziğinde böyle bir sistem yok. Müzikler ya ustadan çırağa geçiyor ya da kulaktan kulağa ve baktığınızda bu çok ilkel bir sistem.
Sonuç:
Osmanlıda yapılan Türk müziğinin teknik sorunlarından bahsettik bu sebeplerden dolayı Türk müziği çok büyük bir değişim geçirmeliydi ve bunun farkında olan Mustafa Kemal Atatürk bu yönde çok önemli ve gerekli adımlar atmıştır.
“…Bu gün dinletilmeye yeltenilen musiki yüz ağartacak değerde olmaktan uzaktır…“
“Artık bu basit musiki,Türk’ün çok münkeşif (gelişmiş) ruh ve hissini tatmine kâfi gelmez…”
Mustafa Kemal Atatürk